Zeynel Emre: "2026, Türkiye’nin Yeniden Ayağa Kalktığı Yıl Olacak"

30.12.2025

Zeynel Emre basın toplantısı,CHP 2026 vizyonu,asgari ücret eleştirisi, Ekrem İmamoğlu,kayyum, İHA tartışması,Özgür Özel,CHP erken seçim çağrısı,2025 yılı değerlendirmesi,TÜİK enflasyonu,ikili hukuk,Hukukun üstünlüğü endeksinde 148 ülke içinde 113. sıradayız,MESEM,uyuşturucu çeteleri

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Zeynel Emre, 2026 yılına dair umut ve mücadele mesajı verdi. Emre, "Geçim yoksa seçim var; bu kara düzen kaderimiz değil" dedi.

CHP Parti Sözcüsü Zeynel Emre, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında ülke gündemindeki hukuki, ekonomik ve siyasi gelişmeleri detaylı bir şekilde ele aldı. Emre şunları söyledi:

Değerli basın mensupları, ekranları başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımız, herkesi Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Bugün 2026'ya giderken bir yılsonu değerlendirmesi yapma ihtiyacı hissettik. Sözlerime başlamadan evvel dün Yalova’daki IŞİD saldırısında hayatını kaybeden polis memurlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı diliyorum. Yaralanan gazilerimize de acil şifalar diliyorum.


“YOL ARKADAŞLARIMIZI SAYGIYLA NIYORUZ”

Değerli arkadaşlar, biz tabii 2025 yılını… Önce tabii bir şeyi daha dile getirmem lazım. Bizden kopardığı yol arkadaşlarımız var. Öncelikle Beşinci Genel Başkanımız Altan Öymen, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız Ferdi Zeyrek, Şehzadeler Belediye Başkanımız Gülşah Durbay ve yaşamını daha güzel bir memleket için çalışırken kaybeden tüm Cumhuriyet Halk Partisi mensuplarına tekrardan başsağlığı diliyorum.

"2025: GEÇİMSİZLİK, ADALETSİZLİK VE GÜVENSİZLİK YILI"

Gönül isterdi ki, 2025 yılı gerçekten 86 milyon vatandaşımızın yüzünün güldüğü, dertlerine derman olunduğu, acıların hafiflediği, daha iyi geçindiği, daha huzurlu, daha refah içinde bir yıl olsun. Ancak 2025 yılı iktidarın aile yılı ilan etmesine karşın bir o kadar da maalesef gerçekte geçimsizlik, adaletsizlik ve güvensizlik yılı oldu. Biz yeri geldi bir sabah uyandık, belediyelere operasyonlar, kayyımlar. Bir başka gün uyandık uyuşturucu operasyonları, çetelerin ülkemizde nasıl cirit attığı, çeşitli çete gruplarının ülkedeki özellikle büyükşehirlerdeki sokakları, mahalleleri nasıl parsellediğini, haraca bağladığını. Bir sabah uyandık MESEM cenderesinde çalışmak zorunda kalan çocukların nasıl hayatını kaybettiğine şahitlik ettik, öğrendik. Bir başka gün kadın cinayeti haberlerini öğrendik. Yasamanın, yargının ve yürütmenin bağımsızlığı şöyle dursun 2025 yılında tüm önceki dönemlere göre çok daha talimatla iş yapan bir sürecin içine girdiğimizi gördük.

"LİYAKATSİZLİK VE YOLSUZLUK DÖNEMİ 2026'DA SON BULACAK"

Dolayısıyla biz istiyoruz ki, artık liyakatsizliğin yolsuzluğa, güvencesizliğin geleceksizliğe karıştığı bir dönem 2026 yılında son bulsun. Artık 2026 yılında çocuklarımız, gençlerimiz, evlatlarımız, bu ülkenin kadınları, insanlarımız geleceğe çok daha umutla bakabilsin. O nedenle de detaylarını birazdan anlatacağım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi ailesi olarak gerçekten Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu millete efendilik yoktur, hizmet vardır şiarıyla hayatın her alanında sözümüzü söylemeye, somut çözümler üretmeye, emeklisinden emekçisine, gençlerinden kadınlarına somut çözümler üretmeye ve onlarla omuz omuza mücadele etmek için her türlü çalışmayı yaptık. Yeri geldi mecliste araştırma önergeleri, soru önergelerimizle, Gazi Meclis çatısı altında seslerini yükselttik vatandaşların. Onların seslerine ses olduk. Yeri geldi meydanlarda, sokaklarda o büyük mücadeleyi yürüttük. Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel belki de dünya siyasi tarihinde eşi benzeri olmayan şekilde kısa süre içerisinde bu kadar yüksek katılımlı mitinglere liderlik etti. Dünya siyasi tarihinde önemli bir iz bıraktı.

"ADALETİN TERAZİSİ İKTİDAR YAKINLARI İÇİN HASSAS, VATANDAŞ İÇİN PARAMPARÇA; YARGIDA İKİLİ HUKUK VE İMTİYAZLILAR"

Dolayısıyla biz bugün Türkiye'nin birinci partisi olarak sorumluluğun birincindeyiz ve önümüzdeki döneme Türkiye'yi nasıl hazırlarız onun gayreti içerisindeyiz. Onun çalışması içerisindeyiz. 2026'da neler yapacağımızın planlamasını tartışıyoruz. Biz artık şöyle rakamları görmek istemiyoruz. Bugün Türkiye hukukun üstünlüğü endeksinde 148 ülke içerisinde 113. sırada. Nijer'in, Honduras’ın gerisinde görünüyoruz. Adaletin terazisi gerçekten iktidara yakın olanlar için o kadar hassas ki ama iktidara yakın olmayan vatandaşlar açısından paramparça olmuş durumda. Biz konuşmalarımızda Türkiye'deki ikili hukukun en başta ülkemize verdiği zarardan bahsediyoruz. Bu ikili hukuk artık o kadar ayyuka çıkmış, o kadar çarpıcı örneklerle karşımızda ki imtiyazlar var değerli arkadaşlar ülkemizde.

Düşünebiliyor musunuz geçtiğimiz yıl Kızılay başkanının kızı Zehra Kınık bir trafik kazasına karıştı ve 17 yaşındaki bir çocuğun ölümüne sebebiyet verdi. Batın Barlas Çeki. Bizim ceza hukuku uygulamamızı bilenler bilir ki bir ölümlü trafik kazası varsa muhakkak başta tutuklama olur ki hele hele adli tıp raporlarında da kusurlu gözüküyorsanız. Bu kişi tutuklandı mı değerli arkadaşlar? Tutuklanmadı. Peki, kimler tutuklandı biliyor musunuz? Bu ülkenin gariban çocuğu tweet attı diye tutuklandı. Haksızlığa itiraz etti diye tutuklandı. Mitinge gitti diye yeri geldi tutuklandı. Bakın daha 3 gün önce İstanbul Kadıköy'de asgari ücreti protesto ettiği için Kadıköy Gençlik Kolu üyemiz Bilge Kaan Şarbat tutuklandı. Buradaki 19 yaşındaki gencecik arkadaşımız, üniversite öğrencisi arkadaşımız bu ülkenin asgari ücretlisi yaşam standardının açlık sınırının çok altında maaşlar alıyor geçinemiyor diye onunla dayanışma göstermek istedi ve ibretlik açıdan tutuklandı. Yaşam hakkını savunduğu için tutuklandı. Bir başka yerde ise yaşam hakkına mani olan, başka birinin yaşamını elinden alan kişi sırf arkası sağlam diye tutuklanmadı.

"İNFAZ HUKUKU VE SOSYAL PATLAMA RİSKİ"

Biz ülkemizde hep ifade ettik. Geldiğimiz nokta bir sosyal patlamayı işaret ediyor. Bir iktidar düşünün, iktidara geldiğinde 52 bin olan tutuklu hükümlü sayısı 425 binlere gelmiş ve bu dönem içerisinde de peyderpey çıkardıkları özel af kanunlarıyla 50 bin, 70 bin, 100 bin kişi ki resmi rakamları suç tipine göre yasal hakkımız olmasına rağmen sormamıza rağmen her seferinde açıklamaktan imtina ettiler. Geçtiğimiz dönem yine bir yargı paketi yakın bir süre öncesinde tekrar bir yargı paketi çıktı. 50 binin üzerinde kişinin tahliye olacağı söyleniyor. Ve biz hep dedik ki infaz hukukunu baştan düzenleyelim. Böyle olmaz. Bakın siz daha önceki düzenlemelerde de gördük. Islah olmamış, topluma yeniden karışmasının uygun olmayan insanların tahliyesiyle çok büyük acılar yaşandı. Hemen bir olay daha yaşadık maalesef. Uyuşturucu suçundan cezaevinde olan Okan Gür adlı şahıs serbest kalır kalmaz hemen Diyarbakır'da Rojda Yakışıklı kişiyi görüntülü arıyor, öldüreceğim sizi diyor. Gidiyor öldürüyor. Bir yerde gömüyor değerli arkadaşlar. Ve sonrasında anlaşılıyor ki, bu kişi işte yeni çıkan bu zanlı tarafından gerçekleşti. Bütün bunlar hesapsız, kitapsız kötü yönetiminin, adaletin olmamasının, infaz eşitliğinin olmamasının, topluma geri dönüşe uygun olup olmadığına bakmaksızın suç tipleri ayrımı yaparak kendileri açısından elverişli, önemsiz, yeri geliyor çıkarmak istedikleri, yeri gelirde değersiz gördükleri kimseler açısından yapılan düzenlemeler. Niye? Esasında asıl neden cezaevlerinde yer yok. Çünkü milyonlarca ceza dosyası raflarda bekliyor. Bütün bunlar ülkemizdeki bir toplumsal patlamayı işaret ediyor.

"ÇOCUKLARIMIZI VE GELECEĞİMİZİ KORUYAMAYAN BİR İKTİDAR"

Biz bu sene çok acı olaylar gördük. Ülke olarak çabuk unutuyoruz. 8 yaşındaki Narin kızımızın hayattan koparılmasına şahitlik ettik. İzledik günlerce televizyonda. Halbuki bu ülkede bu iktidarın çocukları koruyabilmesi lazım. Çocukların eğitimde olması lazım. Geleceğe hazırlayabilmemiz lazım. Bu kaçıncıdır benzeri olayları yaşıyoruz değerli arkadaşlar. Ve bakıyorsunuz mesleki eğitim altında bakın MESEM 91 çocuk işçi katledildi. Çocuk cinayeti bu. Yani o çocuklar sömürülüyor. Bir şey öğrenmenin ötesinde bir sömürme var. Dinliyoruz, araştırıyoruz. Aylık 6 – 7 bin lira rakamlardan bahsediyorlar değerli arkadaşlar.

"İHMALLER VE SİYASİ SORUMLULUKTAN KAÇIŞ"

Dolayısıyla adaletin her alanda gerçekleşmesini bekliyoruz. Birinci meselemiz ne dediğimizde adaletsizlik. Bolu Kartalkaya’da 78 canımız hayattan kopartıldı. Neyle? Tamamen ihmal, görmezden gelme. Yangın merdiveni kilitli. Gerekli önlemler yapılmamış. Araştırma yapılmamış. Bilirkişiler değiştiriliyor. Evet, belli isimler ceza alıyor ancak dikkat ederseniz böyle bir olay dünyanın neresinde olursa olsun bunun bir siyasi sorumlusu olur. İdari yetkililer olur. Kim göz yumdu? Kim yetkiliydi? Ve burada sorumlu ve yetkili olan Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan hiçbir istifa yok. Niye biliyor musunuz? Çünkü burada bu atanmış bakanlar gücünü milletten almıyor. Gücünü sizlerden almıyor. Gücünü saraydan ve liderden alıyor. Sadakatle bağlı olduğu kişiden alıyor. Halkın çektiği acılar kimsenin umuruna gelmiyor. Biz bu dönem yine zeytinlik yasası adı altında o çıkartılan madencilikle ilgili kanunlarda nasıl orada zeytinlikle uğraşan köylülerle jandarmanın karşı karşıya getirildiğini gördük.

"DEMOKRASİYE AÇILAN SAVAŞ VE KAYYIM POLİTİKALARI"

2025 yılı birçok açıdan, ülkemiz demokrasi açısından kara bir leke olarak kaldı. Çünkü 31 Mart yerel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi çok büyük bir üstünlükle yerel seçimin galibi ve Türkiye'nin birinci partisi olarak çıktı. İktidar bunu hazmedemedi ve yerel seçimler sonrasında yerel iktidara adeta savaş açtı ve sonunda da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, Cumhurbaşkanı Adayımız Sayın İmamoğlu gerek parti içi önseçimde, gerek gönüllü sandıklarda 15,5 milyon oy almasına karşın anasının ak sütü gibi helal olan diploması iptal edildi. Ertesi gün tutuklandığı ve ailesinin ta kendisi doğmadan evvel kurmuş olduğu şirket ve mal varlıklarına, siyasete girmeden önceki mal varlıklarına kadar kayyım atandı. Sosyal medya hesapları kapatıldı. Görüntüsü ve sesi yasak oldu. Fotoğrafları toplatıldı. Ve yetmedi bununla birlikte çok sayıda belediye başkanımız, Adana belediye başkanımız.

Yani değerli yurttaşlarımız, Adana gibi güzel kadim bir şehir, büyük bir şehir, buranı sevilen belediye başkanı sudan sebeplerle Adana'daki bir iddiadan ötürü Silivri'de tutuklu. Ne işi var Silivri'de değerli arkadaşlar? Yani hukukun bu kadar yerlerde süründüğü bir dönem hiç görmedik. Biz anlattık burada toplantılarda. Dedik ki iki toplantı öncesinde bizzat ben yine söyledim. Yaşam hakkı her şeyin önündedir dedim. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız günde 25 ilaç alıyor. Bizim Beylikdüzü Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Murat Çalık hem lenf, hem lösemi tedavisi görmüş, atlatmış, riski var. İkide bir tedaviye gidiyor. Parça alınıyor, test ediliyor. Ve bakın bu insanlar henüz tutuklu, mahkûm değil, hükümlü değil. Bunlarla ilgili sağlık gerekçesiyle tahliye etmek kimsenin aklına gelmiyor. Ama öte yandan Tayyip Bey iki tane Hizbullah hükümlüsünü pekâlâ sağlık gerekçesiyle affedebiliyor. Bakın biri hükümlü, biri tutuklu. Ve sağlık gerekçesinin ne olduğunu dahi tam bilmiyoruz.

"GENÇLERİMİZİN DESTANSI MÜCADELESİ"

İşte ikili hukuk dediğimiz şey en başta budur değerli arkadaşlar. Bize demişlerdi ki iddianame hazırlanınca birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar. Heybedeki turp, göreceksiniz, daha bu başlangıç vesaire vesaire. Biz bütün meydanlara çıkıyoruz. Sokaklardayız. Vatandaşlarımızla sohbet ediyoruz. En çok dolaşan siyasi partiyiz. Siz Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekilini bir pazarda, bir saha çalışmasında görüyor musunuz değerli arkadaşlar? Siyasetçileri görüyor musunuz? Saraylarında, sırça köşklerinde ahkam kesiyorlar. Halkın gündemi, gerçeği farklı değerli arkadaşlarım. Yine buradan gerçekten destansı mücadele verdikleri için gençlerimize teşekkür ediyorum. Çünkü gerek 19 Mart'ta, gerek sonrasında meydanlarda bizleri yalnız bırakmayan, her türlü haksızlık, her türlü haksız tutuklamaya karşın ailelerinin alkışlarla uğurladığı o gençler gelecek açısından tüm milletimize cesaret vermiştir. Çünkü biz biliyoruz ki ülkemizdeki ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü anayasal haktır, evrensel haklardır. Bunları kullanmak bir suç unsuru olarak gösterilemez. İsteniyor ki burada halkımız sinsin, sussun, direnmesin, itiraz etmesin. Önündeki baskıcı rejime razı olsun. Razı olmayan herkes bu düzenin hedefi haline geliyor. Sokak röportajında konuşan tutuklanıyor. Ona mikrofon uzatan tutuklanıyor. Bu ülkenin cesur gazetecisi tutuklanıyor. Dolayısıyla bize sessizce itaat etmemizi bekleyenlere buradan bir kez daha söylüyoruz. 2026'da çok daha cesur olacağız. Çok daha kararlı olacağız. Bu ülkeyi asla tek adam zihniyetine bırakmayacağız.

"EKONOMİK SOYGUN VE VATANDAŞIN PERİŞANLIĞI"

Burada geçimsizlik yılı olarak geçti. Vatandaşlarımız, memurlarımız perişan oldu değerli arkadaşlarım. Çocuğun beslenmesini, kirasını, okul harcamasını, evin faturalarını, çarşıya gittiğinde vitrinlerin önünden nasıl kaçacağını görmezden geleceğini, çocuklara mahcubiyetini, tüm bunları bizim yurttaşlarımız yaşadı maalesef. Ve rakamlarla oynuyorlar. Rakamlar gerçeği göstermiyor. Bakın bir yandan TÜFE'nin enflasyonun yüzde 31,2 olduğunu söylüyorlar. Ancak öte yandan bakıyorsunuz ki ENAG yüzde 56 diye açıkladı. Başka kuruluşların başka açıklamaları var. Ben tabii bunu böyle alelade bir veri tartışması olarak da görmek istemiyorum. Çünkü bu teknik bir tartışma değil. İktidara güven tartışması bir yönüyle. İktidara güven yok, veriye güven yok, programa güven yok. Revize edilmeyen program yok. Dolayısıyla bu ortamda yatırım da olmaz, istihdam da olmaz, refah da olmaz. Enflasyon düştü diye anlatıyorlar.

Peki değerli arkadaşlar, barınmadaki enflasyon artışına göre bir artış var mı? Niye yüzde 49? Madem enflasyon yüzde 27. Madem asgari ücretliye bu zam veriliyor. Peki, neden yeniden değerlenme oranına baktığımızda vergi ve harçlar yüzde 44 seviyesinde? Yine ben çok çarpıcı bir soygundan bahsedeyim size. Düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar? 1 Ocak 2024 - 1 Ocak 2026 tarihleri arasında 15 Temmuz Şehitler ve Fatih Sultan Mehmet köprülerine uygulanan zam oranı yüzde 293. Şimdi bir defa vergi hukukunda, idare hukukunda temel bir prensip vardır. Bir hizmet açıldığı zaman ondan faydalananların, orayı kullananların oradan geçtiği sürece belli bir ödeme yapması kamu hukukunda vardır. Ancak bunun kuralı kendini finanse edecek süredir. Bu köprüler defalarca kendini finanse etti arkadaşlar. Yani halkın cebinden bu paraları almaya bu iktidarın hakkı yok. Böyle bir vergi hukuku yok. Bunun vergisini defalarca bu millet verdi. 293 zam ne değerli arkadaşlarım?

"TARIMDA KÜÇÜLME VE GIDA GÜVENSİZLİĞİ"

Dolayısıyla biz asgari ücrete baktığımızda bir önceki yıl açlık sınırına denkti. Bu yıl rekor kırıldı. Bu iktidarın birincilikleri hep sonlarda. Yine bakıyoruz asgari ücret artık direkt açıklandığında açlık sınırın altında. Dolayısıyla bu ülkenin emeklileri ömür boyu çalıştık dediler. Kimse evinde yaşam süremiyor. Pazar filesini dolduramıyor. Ortaya çıktı işte. Otellerde, ortak odalarda, tuvaleti, banyosu olmayan yerlerde yaşıyorlar. Büyüme var diyorlar yüzde 2,2. Bakıyoruz arkadaşlar hangi alanda büyüme var? Yani siz eğer burada da iki Türkiye var. Şantiye, AVM'den falan bahsediyorsanız beton mikserinden burada artı var. Ama siz çiftçiden, tarladan, üreticiden, vatandaştan, Türkiye'nin emekçisinden bahsediyorsanız buralarda eksi var. Buralara sıçrayan bir şey yok. Halk açısından geriye giden bir durum var. Çiftçinin üretim gücünü yükseltecek bir politika yok. Aksine yıllardır uygulanan politikalarla çiftçi üretimi yüzde 7 daraltılmış durumda. Bütün bunlar bir politikanın sonucu. Yani bir tohum kanunu çıkardılar. İşte tek ekimlik tohum, sertifikalı tohum diye. Artık bunu güncele baktığımız zaman üretimin gerilediği bir süreç var. Çünkü büyük sermaye burada kazanıyor. Başka problem var. Gıda pahalı mı? Dünyanın en pahalı gıdasını yiyoruz. Peki, güvenli mi? Niye bizim ülkemizdeki ürünler pestisit olarak çıkıyor sürekli? Niye çeşitli araştırmalarda yüzde 61? Avrupa Birliği gıda hızlı uyarı sisteminde vakalarda en önde çıkıyoruz iade edilenlerde? Niye 291 sınır reddi oldu? Hatay'da 55 ton limon pestisit bu dönemde imha edildi. Yine Artvin'de 6 bin 100 kilo mandalina zirai ilaç kalıntısı bulundu. Bunlar tespit edilen. Çıkanlar yurt dışına gidiyor. Buralarda tespit ediliyor. Dolayısıyla tarımın küçüldüğü yetmiyormuş gibi vatandaşımız güvenli gıdaya ulaşıyor mu? Burada da soru işaretleri var.

"EKONOMİDE İCAT EDİLEN 'FAİZ-ENFLASYON' FELAKETİ"

Bütün bunlar yürürken ekonomi yönetimi bize ne söylüyor? Bakın 2025 yılında revize edilmeyen hesap olmadı. Politika faizi yeri geldi 19 Mart darbesinden sonra Nisan ayında güncel siyasi gelişmeleri arttırmak durumunda kaldılar. Ve ne biliyor musunuz? Sadece kendi siyasi rakibini elemine etmek açısından biz 60 milyar dolarımızı yaktık. Yetmedi, buna bağlı kayıpların çok daha ağır olduğu hesaplanıyor. Yine Sayın Erdoğan dışında dünyada hiçbir ekonomistin bulamadığı, keşfedemediği bir icat. Faiz sebeptir enflasyon sonuçtur. Kur korumalı mevduat. Bir türlü kimse derdini anlatamadı ve geri dönüş oldu. Ama sizlere bize vergiye maliyeti ne? Yaklaşık 70 milyar dolar değerli arkadaşlar. Bunlar hepimizin cebinden çıkan ve vatandaşın yoksullaşmasına sebebiyet veren rakamlar. Bizim birinciliklerimiz alt sıralarda diyoruz. Mesela OECD verilerine bakalım. Enflasyon ortalaması yüzde 4, Euro bölgesinde yüzde 2. Avrupa'da en yüksek, Romanya'da yüzde 8,5. Bizde açıklanan resmi rakam yüzde 30'un üzerinde. Ki buradan kötü tablo.

Peki, bunu istihdam oranına baktığınız zaman geniş tanımlı işsizlik 3’te 1. Ev genci diye kavramlar oluşturuldu. Milyonlarca gencin hiçbir umudu yok. Ne üniversitede, ne işte, ne hayatta, evde oturuyor. Dolayısıyla yine gelir eşitsizliğinde OECD ülkeleri içerisinde sondan ikinciyiz. Yani bizim birinciliklerimiz gerçekten en kötü alanlarda. Yolsuzluk algısında 180 ülke içinde 107. sıradayız. Ben isterim burada güzel şeyler anlatalım size. Ancak yaşadığımız durum bu ve bu durumda hortum düzeni devam ediyor. Arkadaşlar, Allah aşkına bu iktidar dememiş miydi kamu özel işbirliği projelerinden vatandaşın cebinden bir kuruş çıkmayacak diye. Şu ana kadar 2017-2025 arasında şirketlere 581 milyar ödeme yapıldı. Gelecek yıl bütçeden 238 milyar daha ödeme yapılacak. Gelecek yıl sadece şehir hastaneleri için harcanacak rakam 136 milyar TL. Hesap ediyoruz. Bununla 100’den fazla devlet hastanesi yapılabilir. Çok sayıda aile sağlığı merkezi yapılabilirdi çok daha uygun rakamlara. Şimdi halka sabır deniyor. Yandaşa garanti değil mi? Emekliye kader, ayrıcalıklı çevrelere de çok ayrıcalıklı sözleşme. Bu düzen böyle bir düzen. Bu düzen kara düzen. Yoksula tasarruf faize cömertlik. Bütçede de gördük önemli kalemlerden biri yine faize gidiyor.

"MİLLİ GÜVENLİK VE İHA TARTIŞMASI"

Değerli arkadaşlarım, şimdi bütün bu düzen içerisinde tabii bir hususun daha altını çizmem lazım güvenlik açısından. Geçtiğimiz günlerde ben en son basın toplantısında da değindim ve dedim ki tepemizde gezilen İHA’larla ilgili daha derli toplu açıklama ihtiyacı var. Dikkat edilirse iktidara bir zaman da verdik. Yani bir açıklama yapsın, bir derdini anlatsın. Biz asgari kapasitemizi, hava kuvvetlerinin ve Genelkurmay’ın kapasitesini biliyoruz. Biz bu hava aracını düşürebilirdik daha evvel diye biliyoruz bunu, uzmanlara soruyoruz, dinliyoruz. 2 saat 5 dakika makul bir süre midir değerli arkadaşlar? Ve bütün askeri uzmanlardan dinlediğimizde şu çıkıyor. Savaş zamanında bir hava aracı görüldüğünde evet emir komuta zinciri içerisinde sorulmadan düşürülür. Ama eğer barış zamanıysa bunu muhakkak sorarlar iktidara ve iktidarın karar vermesini yani Tayyip Bey'in karar vermesini beklerler. Hani hatırlatayım bunu da bir örnekle. Daha önce düşürülen Rus uçağı düştüğü zaman hızlı hızlı koşturmuştu mikrofonun önüne. Ben emir verdim, benim talimatım ne oldu diye. Niye? Olursa bir siyasi olarak bir puan bir şey düşünmeden tabii girdi. Sonra nedamet getirdi. Neredeyse işi FETÖ'ye bağladılar. Ama bakın burada da çıt çıkarmıyorlar. Çünkü yani şu soruyu değerli basın mensupları sorma imkanınız varsa buyurun sorun biz de buradan soralım. 2 saat 5 dakika bir hava aracının Ankara semalarına kadar görmesini normal karşılıyor musunuz? Bundan sonra olursa o hava araçları sınırlarımıza girdiğinde en az 2 saat tepemizde gezinecek mi? Bunun makulü 1 saat mi, 1,5 saat mi, yarım saat mi? Bunun emsali nedir? Daha önce Türkiye'de bu oldu mu? Olmadı. Takip ediyoruz olmadı. Dolayısıyla buralarda gerçeği haykırmak yerine her şey devlet sırı muamelesi yapmayın. Genel Başkanımızın söylediğini çeşitli kurumlara yalanlatma girişimine girmeyin. Apaçık ortada, apaçık gerçek. Hepimizin gözü önünde. Dolayısıyla burada birçok ihtimal var. Önemli bu konu. Siyaset üstü görmek istiyoruz ama muhatabımızın böyle davranması lazım. Çünkü buradaki ihtimaller provokasyon mu var? Bizim reaksiyonumuzu ülken ölçen bir ülke mi var? Bunun bir mesajı mı var? Yani gerçekten kontrolden mi çıkmış? Bir taciz mi? Dolayısıyla bunun apaçık açıklanması lazım değerli arkadaşlarım.

"DIŞ POLİTİKADA ENERJİ BAĞIMLILIĞI VE KİŞİSEL ANGAJMANLAR"

Şimdi bütün bunlarla birlikte bir konudan daha bahsetmek istiyorum. Tabii çok sayıda açıklama oluyor. İşte gerek S400'lerle ilgili gerek işte F35'lerle ilgili çok tartışma konusu. Bugün de yine bir yerde yine gündeme gelmiş ve açıklamaları görüyoruz Trump'ın açıklamalarını. Şimdi ortada net bir şey var. Nedir o? Eğer siz dış politikada bir temele, bir ilkeye, bir kurumsallık, bir bütünlük içinde yaklaşmaz ve günübirlik kişisel angajmanlarla zikzaklara giderseniz bir açmazın içine düşersiniz. S400'ün Türkiye'ye alınırken o törenleri, açıklamaları, bu bizim için bir namus meselesidir. Buradan geri dönüş yapmayız. Açıklamaları görün. Biz dedik ki ya bizim için gerçekten hava savunma sistemi önemli amma velakin burada risklere işaret ediliyor. Yani F35’den kaynaklı problemler, yaptırımlar, F16'nın modernizasyonu, başka problemler, bunların bu şekilde üstesinden gelinemeyeceğine yönelik öngörüler var. Tabii çok sayıda kirli dil, yalan propaganda geldiğimiz noktada şu sorunun yine cevabını vermesi lazım iktidarın bize. Bir etki hesaplaması yapıldı mı? Bunun F35'lerden ki bak 6 tanesinde Türk bayrağı var orada duruyor Amerika'da. Niye? Ortak gelişim var. Parasını vermişiz. Teslim etmiyorlar. Kassa yaptırımları var. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açıkladı. Bundan kaynaklı Kaan Motor'un yapımında problem var. Tedarikte başka problemler yaşıyoruz. Tek taraflı biz kendi uyguladığımız ambargoları kaldırdık. Peki, buralarda değerli arkadaşlarım elle tutulur, gözle görülür biz bir şey gördük mü? Hala görmüş değiliz. Her seferinde sırtı sıvazlanıp gönderiliyor ve Ortadoğu projesinde ne denilse, Trump ne dese onu yapan bir iktidarla karşı karşıyayız.

O nedenle ya buradan bir kez daha söyleyelim. Tutarlı, ekseni belli bir dış politika, tek taraflı enerji bağımlılığı olmayan ve kişisel angajmanın ötesinde kurumsal bir dış politikanın Türkiye açısından içinde bulunduğumuz durumda elzem olduğunu bir kez daha ifade edelim.

"GEÇİM YOKSA SEÇİM VAR!"

Şimdi biz bunları söyledik tabii. Ancak şunu da ifade edelim. 2026 yılı vatandaşlarımıza buradan bir kez daha seslenelim. Gelin hep birlikte mücadele edelim. Mitingse miting, meydansa meydan, sokaksa sokak, kapı kapı birlikte gezelim. Gelin Cumhuriyet Halk Partisi'ne katılın. Bu mücadeleyi büyütelim ve ülkede bir an evvel erken seçimin olması için her türlü mücadeleyi birlikte yapalım. Bu kara düzen kaderimiz olamaz. Türkiye'de gerçekten ahlakın, adaletin, aklın egemen olduğu bir yönetimi birlikte kuralım. Ve biz hep söyledik geçim yoksa seçim var. Vatandaşlarımızın çoğu seçim istiyor. 2026 yılı yeni bir iktidarın kurulduğu, seçime gidildiği bir dönem olsun. Bunu hep birlikte sağlayalım. Dolayısıyla bizim 2026 için milletin istiklali yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır sözünü hatırlatma ve hatırlama günüdür. Zamanıdır bizim için. Bunu gerçekleştirebiliriz değerli arkadaşlar. Ve Türkiye güçlü bir ülke. Potansiyeli var, kaynağı var. Kaynakların yönetim problemi var. Devlet nasıl düzelecek? Düzelir değerli arkadaşlar. Hiç karamsar değiliz burada. Hukukla düzelir. Kurumsallaşmayla düzelir. Denetimle düzelir. Liyakatla düzelir. Şeffaflıkla düzelir. Mutfak nasıl rahatlayacak? Rahatlar değerli arkadaşlar. Kaynakları doğru kullanırsanız asgari herkesin bir yaşam standardını sağlayabilirsiniz. Ücret adaletini sağlarsınız. Vergide adaleti sağlarsınız. Üretimde adaleti sağlarsınız. Enerjiyi çeşitlendirirsiniz. Yarın nasıl güvence altına alınacak? Alınır değerli arkadaşlarım. Sosyal devlet güçlendirilir. Güvenlik üzerine çalışılır. Afetlere hazırlıklı kentleşme yapılır. Dolayısıyla biz adaletli devlet diyoruz. İnsanca geçim diyoruz. Güvenceli gelecek diyoruz. Bütün bunları gerçekleştirebiliriz. Bunlara canı gönülden inanıyoruz.

2026 yılında Türkiye'nin yeniden ayağa kalkacağı bir yıl olmasını diliyoruz.

"BİR SANTİM GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ"

Ve şunu tekrar altını çizerek ifade edelim. Bakın bir santim eğilmeyeceğiz. Mücadelemizden bir santim eğilmeyeceğiz. Bir santim geri adım atmayacağız. Korku düzeni kurmak, Türkiye'yi tek adam rejimi inşa etmek isteyenlere buradan seslenelim. Halkımız da bilsin. Bu düzenlerden çıkış için toplumsal muhalefetin bir arada durması şarttır. Cesur olması şarttır. Pes etmemesi, sandığa inancını kaybetmemesi şarttır. Azim ve kararlılıkla biz yolumuzda yürümeye devam edeceğiz. Milletimizi adalete, refaha ve huzura kavuşturacak bir düzeni inşa edene kadar da çalışacağız diyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben şimdi sorularınız varsa onları alayım.

Soru- Efendim İstinaf Mahkemesinin kararı var. Son kararı. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz? Tekrar mutlak butlan davasına geri dönüldüğüne ilişkin iddialar var. Neler söylersiniz?

Zeynel Emre- Karara baktık. Bugün çıktı. Hukuk Birimi de bir açıklama yaptı yetkili arkadaşlar ve usulden bir bozma. Yani esasıyla ilgili değil. Bir usule eksikliğe işaret etmiş. Biz de mahkemelerde eğer siz ilk kez bir mazeret talebinde bulunuyorsanız sağlık gerekçesiyle ve bir sağlık raporunu da ona bağlıyorsanız ve bu ilk kezse genel uygulama bunun kabul edilmesi yönündedir. Yani emsaller genelde böyle. Gördüğümüz kadarıyla böyle bir kararı şey yapıyor. İçerik olarak esas açısından esasa yönelik bir şey yok. Orada bir atıf yok. Diğer dikkat ederseniz diğer temyiz iddialarının sebeplerinin de reddine diye de işaret edilmiş.

Soru- İzninizle benim iki sorum olacak efendim. Efendim az önce bahsettiğiniz F35'lerle ilgili Trump'ın yaptığı açıklamaları. Bu açıklamaların detayında Türkiye'ye F35'leri satmayı, vermeyi ciddi olarak düşünüyoruz diyor ve yine İsrail'e yönelik bir angajmandan söz ediyor. İsrail'e saldırmaması, İsrail'e yönelik olarak kullanılmaması yönünde bir güvence veriyor. Trump Türkiye İsrail'e saldırmayacak F35'lerle diyor kısaca. Bir, bunu nasıl değerlendirirsiniz?

İkincisi de dün Yalova'dan sonra, İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya bir açıklama yaptı. 21 ilde yapılan operasyonlarda 357 IŞİD şüphelisinin gözaltına alındığını açıkladı. Nasıl değerlendirirsiniz?

Zeynel Emre- Şimdi ilkine şunu söyleyelim başta. Biz şimdi Trump'ın sözüne itibar ederek hareket edemeyiz. Çünkü çok farklı açıklamaları var. İkincisi de Trump'ın Tayyip Bey’le olan ilişkisi Tayyip Bey'in her yaptığı hukuksuzluğa karşın dünya kamuoyunda ona meşruiyeti sağlama yönündeki adımlar. Bunun karşısında da her türlü işte gerek Ortadoğu projesinde olsun, gerek dış politikada olsun Amerika'yla Trump'ın görüşleriyle eş değer bir dış politika görüyoruz. Şimdi F35 konusu defalardır konuşuluyor. Bir adım görmedik henüz, görmüyoruz şu ana kadar. En son Amerika ziyaretinde de karşısına almıştı heyeti. Bunlar çok zeki insanlar. Keşke bu kadar zeki olmasalar demişti. Ama orada olan dikkat edin gerçeği haykıran NTV muhabirine oldu? Ne aldık biz bu işten dedi. Hiçbir şey almadık. Yani ki Dışişleri Bakanının açıklaması da onu örttü. Şu ana kadar hala almış değiliz. Uçakları almış değiliz. Kaybımız telafi edilmiş değil. Bunlar söyleniyor. Mesela Gazze konusunda mikrofon bizde ama masada biz yokuz. Mikrofonu veriyorlar. Konuş. Masada var mıyız? Masada yani o işin konuşulduğu masada yokuz. Dolayısıyla söylenen, yapılanlar birbirinin aksi yönde gidiyor. Biz burada ciddi zarar ettik. Yani biz F35 konusunda zarar ettik. Peki, orada Tayyip Bey'in de Trump'a şunu söylemesi lazım. Yani Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, Doğu Akdeniz'de Türkiye karşılı bir blok oluşturmuş durumdalar. Yani orada Türkiye'ye karşı bir askeri ve siyasi bir ittifak içindeler. Her gün Yunanistan'dan, İsrail'den açıklamalar duyuyoruz. Onlar şunu garanti ediyorlar mı? Biz Türkiye'ye karşı hiçbir zaman F35 kullanmayacağız diye. Hani bizim açımızdan şuydu. Tayyip Bey diyordu ki, "İsrail'in bir sonraki hedefi Türkiye. Eğer böyleyse, eğer o gün doğruyu söylediyse, bugün de Trump'a desin ki sen bunu nasıl bana söylersin? Ben bağımsız bir devletin Cumhurbaşkanıyım. Yani ben envanterime bir silah aldıysam kendimi savunmak açısından bunu gerekli her yerde kullanırım. Biz parasını verirken, bizden parasını isterken sözleşmede böyle bir şart var mı değerli arkadaşlar? Yani bunlar böyle sıradan işler değil. Türkiye'nin bağımsızlığını ilgilendiren konular ve güvenliğini ilgilendiren konular. Yani şu ana kadar hiçbir doyurucu açıklama görmedik. Hiçbir somut adım görmedik. Şu an bu konuda maalesef ciddi hak kaybına uğramış tarafız. Hamasetle kapatılacak gibi de değil.

Şimdi İçişleri Bakanının açıklamasına gelince. Şimdi değerli arkadaşlar, yani öyle terör örgütü terör örgütüdür. Öyle ehvenişer olmaz. Biz de Türk milleti olarak birinden birini bir şeyde tercih etmek zorunda değiliz. Uluslararası standartlara göre terör örgütü olarak kabul edilen işlem gören yapılar neyse bunlara karşı her türlü güvenlik tedbirini almakla yükümlü yönetenler. Şimdi burada da toplum olarak bir olmak durumundayız. Konjonktürel davranamayız. Ancak şimdi şöyle rakamlar var. Bazen önümüze geliyor. Tartışırken problemli görüyoruz. Mesela 2016 yılında Atatürk Havalimanı'nda bir patlama oldu ve 40'ın üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetti. 45 vatandaşımız hayatını kaybetti. O işten ötürü 7 kişi ceza aldı, 7 IŞİD’li. 6’bı daha sonra 3 ceza dairesi tarafından tahliye edildi. Şimdi mesela bu çok tartışıldı. Neden tahliye edildi? Gerçekten tek bir kişi mi bunu yaptı? Oraya taksilerle giden, birlikte hareket edenler gerçekten bu kadar canın alımından sorumlu değil miydi? Ve niye biz sürekli şu haberleri görüyoruz? Ben size söyleyeyim. Bak emniyet mensuplarımızın hiç zerre boşluk bıraktığı bir alan yok. Çünkü haricen de önümüze evraklar geliyor. Mesela dün itibariyle mesela bir tespitimiz daha oldu. İşte Horasan örgütüyle ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2023 yılı iddianamesine bakın. Orada hakkında kırmızı bülten çıkartılan ve tutuklanan şu an tutuklu olan yani dosyayı gördüğümüz ve iddianame açısından tutuklanmış Nasim John Faiziyev diye ismini de vereyim. Tacikistan Uyruklu. Şimdi mesela bu kişi önce Erzurum ile Aşkale ilçesi 1 nolu geri gönderme merkezinde yabancı terörist savaşçı kapsamında idari gözetim altında tutuluyor. Yurda da giriş yasağı konulmuş. Bu şahıs belli itirazlar yapıyor. İtirazı haklı görünüyor. Bunu bırakıyorlar. Şimdi TEM gidip ne yapıyor Erzurum TEM? Gidip gözaltına alıyor. Bu adamın terörist olduğu konusunda ellerinde bilgi var. Tekrardan işlem yapılıyor. Tekrar geri gönderim merkezine götürüyor. Şimdi tekrar serbest kalıyor. Bakın ne oluyor. Aradan zaman geçiyor 2 yıl sonra aynı kişi Pendik'te gözaltına alınıyor ve örgüt içerisinde önemli iddianameyi okudum bu bilgi geldikten sonra. Örgüt içerisindeki pozisyonunda önemli olduğu iddia ediliyor.

Şimdi değerli arkadaşlar, bu 2 yıllık süre içerisinde bu Türkiye'de ne yapmış? Kimlerle görüşmüş? Hangi faaliyetlerde bulunmuş? Ben bunu şu an bilemem. Ama böyle haberlerin gelmesi insanların canını sıkıyor. Yani 357 şüpheli tutuklanması. Emniyet kuvvetlerimizi tebrik ederiz. Varsa daha fazlasını yakalasınlar. Gözaltı, yani gözaltına alınması dediğiniz gibi. Hangi işlem yapılacağını henüz bilmiyoruz. Ama bunlar böyle hani zamansal. Mesela ben size bir şey hatırlatayım. Bizim bu yöndeki endişelerimiz hep vardı. Yani IŞİD konusunda çeşitli kaygılar, sınır ihlali, sınırlardan kolayca girdiğine yönelik düşünceler, ihbarlar, yazılar, haberler. Mesela bizim üç milletvekilimiz o zaman biri de şimdiki Genel Başkan Yardımcımız Sezgin Tanrıkulu ve Genel Başkanımız Özgür Özel o zaman Manisa milletvekili ve Veli Ağbaba. Bütün bu gerekçelerle mecliste bir araştırma komisyonu kurulmasını ve gerekçeleri bütün bunları yazmışlar yani sayının özellikle Güneydoğu'da çok fazla olduğu, belli girişlerin olduğu, bunların araştırması için önerge vermişler. Arkadaşlar, bunlar sistematik bir şekilde reddediliyor. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görevlerinden biridir denetim. Denetlemesi lazım. Meclis denetimden uzak. Fonksiyonu çok sınırlı. Biz sadece yetkililerin açıklamaları ve dışarı çıkan dosyalar, taşan dosyalar özelinde biz bunu görebiliyoruz. Yani buradaki gariplikleri işaret edebiliyoruz. Yani dediğimiz gibi bizim bakışımız tek. Yani burada bizim açımızdan güvenlik birimlerinin bu terör örgütü olarak tariflediği, kabul ettiği, yetkili kurullarda böyle geçen bütün yapılara aynı şekilde muamele yapılmasını ve güvenlik açısından aynı muameleleri görmesini isteriz. Biz bir yerde bir şeyini tercih etmek durumunda değiliz. Bakın bunun altını çiziyorum. Yani geçmiş açıklamalar, geçmiş konuşmalar, bizim uyarılarımız. Yani hatırlarsanız biz İdlip konusunda orada uyarılarımız vardı. İdlip'te çok sayıda IŞİD'linin yaşadığına, barındığına ilişkin ihbarlar, bilgiler geliyordu. Dolayısıyla rejimin düştükten sonra oradakiler ne oldu, ne kadarı geçti, nereye gitti? Bunlarla ilgili böyle çok net, çok doyurucu bilgiler yok. Çünkü parlamentonun buradaki fonksiyonu çok sınırlı. Yani burada doyurucu açıklamalar görmediğimiz için bu tartışmalar var. Bunlar yaşanıyor.

En son şunu da söyleyeyim. Eğer bakın 357 şüpheli gözaltına alınıyor. Çatışmaya girecek gündüz gözü, gözü kararmış bir şekilde, yuvalanmış Yalova'da. Yani yuvalanmış bir şekilde bulunuyorlarsa demek ki Türkiye genelinde yani çok sayıda uyuyan hücrenin olabileceğine yönelik düşünceyi de güçlü bir şekilde ortada tutmamız lazım. Demek ki bu alanda yapılması gereken çok daha fazla işler var. Bugüne kadar eksikler var. Bugüne kadar bunların cevapları verilmedi. Yapılmayanlar var. Önümüzdeki süreçte de biz dikkatle takip ediyoruz. Yani şimdi sonuçta acımız var ülke olarak. Bugün şehitlerimizin naaşı kaldırılıyor. Dolayısıyla acılarda şüphesiz ortaklaşacağız. Ama bir yönüyle bütün olaylara sahip çıkmak orada şehitlere, gazilerimize de bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu ülkenin birinci partisi olarak da en büyük sorumluluklarımızdan bir tanesi.

Şimdiden hepinize iyi seneler diliyorum. İnşallah önümüzdeki sene daha güzel bir sene olur. 2026'da görüşmek üzere.


Benzer Haberler